Odunpazarı'nda örnek icraat: Kaldırım temizliği
“Terk edilmiş her şey kamunundur” denerek yaya yolunu işgal eden esnafın bıraktığı tüm malzemeler kamyonlara yükleyip götürüldü.
HAYATIMIZ TRAFİK
İbrahim Akyürek
Eskişehir
ADANA
Kazanın olduğu Pozantı da o zamanlar bir hastanenin olmaması kayıpların çoğalmasının nedenlerinden biriydi.
Bu yüzden ertesi yıl Pozantı'ya bir trafik hastanesi açılması için kampanya başlatmıştık. Bir araç konvoyu yaparak kaza yerine kadar gitmiş ve oraya tehlikeyi işaretleyen bir levha bırakmıştık.
1998 yılında da onların anısına, sanatın değişik dallarını kapsayan bir festival yapmaya karar verip, yönetiminde olduğum ALTINKOZA'yı ve başkanı olduğum AFAD'ı bir araya getirmiş, ULUSLARARASI 13 KARE FESTİVALİ'ni başlatmıştık.
İsim babası da olduğum festivalin tam 15 yıl küratörlüğünü yaptım. Bando ve fener alayları eşliğinde; valinin, belediye başkanlarının ve sanatçıların katıldığı SEVGİ YÜRÜYÜŞÜ ile başlayan, dünyadan ve Türkiye'den çok önemli sanatçıların davet edildiği bir festival oldu 13 Kare... Kimleri misafir ettik bir bilseniz!
13 Kare kentte öyle bir etki yarattı ki, ara verilmiş Altınkoza film festivalini de canlandırdı. Belediye sanatın gücünü hissedince, Adanalı sanat kurumlarının yıla yayılan tüm etkinliklerini desteklemeye başladı. Adana Sanat Konseyi kuruldu. Adana festivaller kenti haline geldi. Çok sayıda sanat galerisi, müze ve Abidin Dino Sanat Park'ı açıldı. Kente heykeller konulmaya başlandı. Adana'yı anlatan kitaplar yazıldı. Tarihi Kız Lisesi Binası sanat merkezi haline getirildi. Tarihi binaların restorasyonu bilinci oluştu, ilk restore edilen binalardan biri Türkiye'nin ilk sinema müzesi olarak düzenlendi. Kültür merkezi olan Kız Lisesi Binası'nda Mehmet Baltacı Fotograf Müzesi açıldı.Aynı yerde binden fazla kitabın, 1918 yılından beri Adana'da yayınlanan tüm gazetelerin digitallerinin olduğu kent araştırma alanı yaratıldı.
Bugün bunların hiç biri yok.
13 Kare Festivali üzgünüm ki değişen belediye yönetimi ile bazı fotografçıların işbirliği sayesinde iğdiş edildi.
Neyse ki AFAD'ın şimdiki yönetimi bunu yaşatmaya çalışıyor. Kendilerini kutluyorum. Ama eski görkemine ulaşmak için çok yol almaları gerekli.
Tarihi Kız Lisesi binası halka kapatıldı, biz orayı kültür ve araştırma merkezi haline getirirken ilgilerini aldığımız Adanalılar buna sessiz.
Binadaki Adana kütüphanesinin kitapları, gazete arşivi nereye gitti bilinmez. Neyse ki gazete arşivinin bir kopyası da bendeydi.O zaman var olan, Sabancı, 75.yıl, Kız Lisesi, AÇS, Maliye Sanat Evi galerilerinin artık hiçbiri yok.
Sanat konseyi de artık yok.
Dolayısıyla sanat kurumlarının yıl içine yayılan etkinliklerini, belediyelerin desteklemesi hayal bile değil.
Sanat Konseyi ile birlikte, STK ve sanat kurumlarının kendi aralarındaki dayanışma da ortadan kalktı. Bunu birbirleriyle çakışan cılız etkinliklerden anlayabiliyoruz.
Kısaca 30 yıl önce kaybettiğimiz değerli arkadaşlarımızı öldürmemeye çalıştık ama... Üzgünüm ki geldiğimiz noktada yenildik.
Işıklar içinde uyuyun arkadaşlarım.
(Paylaşımdaki eski afişlerin üzerlerindeki logoları incelediğinizde, 13 Kare Festivali'ni kaç kuruluşun işbirliğiyle yaptığımızı, google'la 13 Kare yazdığınızda festivale katılan sanatçıların çeşitliliğini görebilirsiniz)
Haluk Uygur facebook
Birgün:
İstifa kültürünün anatomisi: Suçlu kim?
HESAP VEREBİLİRLİĞİN SESSİZ VAKARI
2023 yılında Yunanistan’da, Tempi yakınlarında iki tren çarpıştı; elli yedi kişi hayatını kaybetti. Olayın ardından Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis, kaza yerini ziyaret ettikten sonra istifasını açıkladı ve açıklamasında şu sözleri kullandı: “Bu acının kelimelerle ifade edilmesi mümkün değil.”
Karamanlis doğrudan bir hatası olmamasına rağmen, sistemin çöküşü karşısında ahlaki ve siyasi sorumluluk üstlendi. Onun istifası, bir suçun itirafı değil, bir onur beyanıydı. Bu, bir arınma eylemiydi — kendi döneminde bir şeylerin yanlış gittiğini kabul etmek ve kamu güvenini mazeretlerle değil, alçakgönüllülükle yeniden inşa etme iradesiydi.
“Tempi’deki demiryolu faciasının yaşandığı yerden yeni döndüm. Bu acı tarif edilemez.
RAY KIRILDIĞINDA
Cezai sorumluluk mahkemelerin alanına aittir; politik ve ahlaki sorumluluk ise yönetişimin vicdanına. Bir ülkede devlet özür diler; diğerinde açıklama yapar. Birinde bakanın gidişi güven tazeler; diğerinde kalışı güveni kemirir. Trenler her yerde raydan çıkabilir, sistemler tökezleyebilir — ama asıl fark, bundan sonra ne olduğundadır. Raylar onarılır, onur korunur. Fakat yetkililer sorumluluk almayı reddettiğinde — ya da biri aldığında istifası reddedildiğinde — sessiz bir inkarın içinde, bir ulusun ahlaki altyapısı, raylardan çok daha derin bir biçimde çöker.
Ümit Kartoğlu Birgün
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bütçe görüşmelerinde Bakan Işıkhan “Sıfır kaza kültürünü hedefliyoruz” dedi. Sanki hükümetin hiçbir zaman tutmayan enflasyon hedefleri gibi. Kağıt üzerinde her şey harikadır. Riski, sloganlarla azaltamazsınız. Risk yönetimi bir refleks haline gelmedikçe, nefes almak kadar sıradan bir içgüdü olmadıkça, hiçbir şey değişmez. Ümit Kartoğlu Birgün
Pendik
Bir kaza, birçok soru işareti
Pendik’te 14 yaşındaki Işıl Öykü Dinç’in araç çarpması sonucu ölümüne ilişkin açılan davanın ikinci duruşması 21 Kasım’da görülecek. Soruşturma sırasında 4 günde 3 savcı değişirken sanık yalnızca 1 hafta tutuklu kaldı.
Hız değil, kibir
Sopaları, bıçakları ve silahları da cabası
Utancın yerini kibir aldı ne yazık ki. Hem bireysel hayatta hem de direksiyon başında.
Eskiden içimizden yanardık, şimdi dışarıdan yanıp sönüyoruz.
Hayatında ekonomik, sosyolojik ya da psikolojik hiçbir başarısı olmayan birilerinin, sadece otomobiline taktırdığı bir çakar ya da bir düdük sayesinde kendini diğerlerinden üstün hissettiği bir dönemdeyiz artık.
Eskiden vasıtaların üstünde ‘Resmi Hizmete Mahsustur‘ yazardı; bu araçlar siren takabilir ve kamu yararına herkesten yol isteyebilirdi.
Bizim için, bizim adımıza koşuşturuyor olurlardı. Bizler de bu araçlara yol vermekten imtina etmez, hatta özellikle hassas davranırdık bu gibi durumlara ve araçlara.
Bugün ise bu siren kullananların herhalde çok azıdır, “Ben kamu görevi yapıyorum, bana yol verir misiniz?” diyenler, diyebilenler.
Kendi keyfine yol yapıp bir de utanmadan müthiş bir kibirle hepimizin üzerine otomobil süren, gözümüze parmak sokanlarla dolu etrafımız; sopaları, bıçakları ve silahları da cabası.
Hız değil, kibir
Mehmet Aksel Diken
Bir söz var: “Vahim bir olayda herkes suçlu değildir elbette; ama
Bıçak sırtında!
Hatıralar unutmamak, unutturmamak içinse bir manası var. 20 askerin bir kargo uçağına doldurulduktan sonra “şehit” düşmesini “kahramanlık”la açıklarsanız, unutur gidersiniz. Bunu ihtimallerden ihmallere gidip gelen bir kararlılıkla unutmamak lazım.
“Ateş düştüğü yeri yakar” mevsimleri çoktan geçti, bitti. Atölyelerdeki kadınlar, madenlerdeki işçiler, sokaktaki çocuklar ve gençler, kumpir-midye yiyen minikler, evlerdeki eşler, kargolanan askerler hep aynı ateşin kenarında, içinde. Hayat tam “bıçak sırtı” değil mi! Ne zaman kimi parçalayacağı belirsiz.
Bir söz var: “Vahim bir olayda herkes suçlu değildir elbette; ama herkes sorumludur!” Siyasetten cinayete, kazadan ezaya, uçaktan sokağa kadar sanki öyle!
UMUR TALU T24
Hatay
Samandağ’da Halk Tepkisi: “Ölümlü Kazalar Kader Değil, İhmal”
Yeşilada Kavşağı’nda düzenlenen basın açıklamasında konuşan yurttaşlar, Samandağ çevre yolunun yıllardır süren sorumsuzluk ve ihmalin bir simgesine dönüştüğünü vurguladı. Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Bu yol, beceriksizliğin anıtıdır. Güvenlik önlemleri alınmadan trafiğe açılan, karanlıkta ilerleyen araçların ölümle yarıştığı bu yol, her gün yeni bir felakete sahne olmaktadır. Denetimsizlik ve ilgisizlik, bu ölümlerin asıl nedenidir.”
Vatandaşlar, defalarca yapılan uyarılara ve verilen dilekçelere rağmen Hatay Valiliği ve Samandağ Kaymakamlığı’nın hiçbir adım atmadığını belirtti. “Kaç can daha gitmeli ki bu yol tamamlanacak?” diyen halk, yetkililere sert tepki gösterdi.
Patronun Yeri: Kültür ve Turizm Bakanlığı
TBB'den "Kartalkaya yangını" açıklaması: Tüm sorumlular yargılanmalı
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu tarafından 78 kişinin yaşamını yitirdiği Kartalkaya yangınına ilişkin yapılan açıklamada, "Kartalkaya'daki facia, geçmiş örneklerde olduğu gibi, çeşitli kurum ve kuruluşların organize ihmal zincirinin; etkisiz denetimin ve liyakatsizliğin ağır sonuçlarını gözler önüne sermiştir. Yangın öncesi, sırası ve sonrasında sorumluluğu bulunan tüm faillerin eksiksiz biçimde ortaya çıkarılması ve cezalandırılması; kronikleşmiş 'denetimsizlik kültürü'nün kırılması için milat olmalıdır" denildi.Ne var ki bu elim olayda yalnızca yargılananlar değil, yargılanması gerekenler de kamuoyu huzurunda sorgulanmalıdır. Nitekim yangından bir ay önce Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin otelde yaptıkları denetimde "herhangi bir eksiklik bulunmadığı"na dair rapor düzenledikleri bilinmektedir. Buna rağmen ilgili bakanlıklardaki kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemiş; Cumhuriyet savcısı ve mağdur vekillerinin itirazı sonucunda Danıştay 1. Dairesi şüpheliler hakkında soruşturma izni verilmesi yönünde hüküm kurmuştur. Gelinen aşamada, haklarında soruşturma izni verilen kamu görevlilerinin hiçbir soruşturma işlemine tabi tutulmadan görevlerine halen devam ediyor olmaları, adalet duygusunu zedelemekte ve kamu vicdanını yaralamaktadır.
"SÜRECİ TİTİZLİKLE İZLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ"
Soruşturma izni verilen kamu görevlileri, soruşturmanın selameti bakımından derhâl görevden el çektirilmelidir. Bu, peşin bir suçluluk isnadı değil; tam tersine etkin, tarafsız ve güvenilir bir soruşturma yürütülmesi için zorunlu, geçici ve hukuka uygun bir idari tedbirdir. Delillerin karartılmasının, tanık beyanlarına etki edilmesinin, hiyerarşik baskı veya işyeri içi etkileşimle süreçlerin manipüle edilmesinin önüne geçmenin en basit ve en etkili yolu budur; ayrıca mağdurların adalete güvenini güçlendirir, soruşturmayı yürüten mercilerin elini rahatlatır.
Kartalkaya'daki facia, geçmiş örneklerde olduğu gibi, çeşitli kurum ve kuruluşların organize ihmal zincirinin; etkisiz denetimin ve liyakatsizliğin ağır sonuçlarını gözler önüne sermiştir. Yangın öncesi, sırası ve sonrasında sorumluluğu bulunan tüm faillerin eksiksiz biçimde ortaya çıkarılması ve cezalandırılması; kronikleşmiş 'denetimsizlik kültürü'nün kırılması için milat olmalıdır.
bireysel bir mağduriyet değil; sistematik bir sessizleştirme
Eda Saraç’ın adalet çağrısı
— “Geçemezsiniz.”
— “Ama tiyatroya gideceğim, hemen şurası!”
— “Geçemezsin.”
Sen misin ısrar eden, sen misin hakkını arayan?
Bir anda ters kelepçeyle kendini yerde buluyorsun. 40-45 dakika bir otobüsün içinde bekliyorsun.
Sonra Emniyet, sonra mahkeme ve her nasıl oluyorsa “cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla Bakırköy Cezaevi’ndesin.
“Şaka olmalı” diyorsun ama demir parmaklıklar, gerçeğin soğukluğuyla yüzleşmeni sağlıyor.
Artık düz yolda yürümek bile güvenli alan değilse, ifade özgürlüğü sadece bir anayasa maddesi olarak duvarda asılıysa toplumun vicdanı nasıl ayakta kalabilir?
Eda Saraç’ın yaşadıkları bireysel bir mağduriyet değil; sistematik bir sessizleştirme çabasının parçası.
Bir yurttaş “Tiyatroya gidiyorum” dediği için gözaltına alınıyorsa, o ülkede kimse kendini güvende hissedemez.
Murat Ağırel Cumhuriyet
Savaşa girmeden savaşan bir ülke kadar ölü
![]() |
| Necdet Tosun |
Trafik kurbanı öyle çok ünlü var ki...
Türkiye İstatistik Kurumu’nun raporuna göre 2024’de 266 bin 854 trafik kazasında 6 bin 351 kişi öldü, 385 bin 117 kişi yaralandı.2025 yılı istatistiklerinde de benzer bir tablonun ortaya çıkması kuvvetle
muhtemel.
Savaşa girmeden savaşan bir ülke kadar ölü ve yaralı vermek bize özgü bir şey olmalı.
***
Trafik kazaları sade vatandaşların yanı sıra ünlü isimleri de alıp götürüyor aramızdan.
Son olarak Yeşilçam sinemasının bir dönemki yıldızlarından Engin Çağlar, İstanbul’da motosiklet çarpması sonucu yaşamını yitirdi.
Daha önce de siyasetçiden bürokrata, tiyatro ve sinema sanatçısından şarkıcıya, gazeteciden futbolcuya birçok isim trafik kazalarına kurban gitmişti.Onlardan hiç olmazsa birkaçını hatırlayıp analım:
Nuri Kayış Yeniçağ
![]() |
| Sami Güner |
DİKKAT: Kültür ve Turizm Bakanlığı
Grand Kartal'da yakınlarını kaybeden avukat, bakanlık çalışanlarının tutuklanması için dilekçe verdi
Bolu’da 78 kişinin öldüğü, 133 kişinin yaralandığı Grand Kartal Otel yangınında sekiz yakını kaybeden Avukat Yüksel Gültekin, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan hakkında soruşturma izni verilen dokuz kişinin gözaltına alınıp tutuklanması talebiyle dilekçe verdi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kusur raporuna rağmen ilk etapta personel hakkında soruşturma izni vermediğine dikkat çeken Gültekin, şöyle konuştu:
“Daha sonra üç personelle ilgili soruşturma izni verildi. Ancak Danıştay 1’nci Dairesi kararıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığı dokuz çalışanı hakkında soruşturma izni çıktı. Yani Danıştay, ‘Bu kişiler kusurludur, soruşturma izni veriyorum’ dedi.
Bu kişileri mahkeme önüne getirecek savcılık makamıdır. Bizim talebimiz nettir. Şu anda Kültür ve Turizm Bakanlığında üst düzey görevde bulunan bir bakan yardımcısı hariç tüm personel hakkında soruşturma izni verilmiştir.
Bu nedenle tüm personelin ivedilikle savcılık tarafından ifadelerinin alınmasını, gözaltına alınarak tutuklanmalarını talep ediyoruz.”
Gültekin, soruşturma izni verilen kişiler hakkındaki mevcut adli kontrol tedbirlerinin yetersiz olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Bu kişilerin delil karartma ihtimalleri vardır. Ayrıca bu şüpheliler halen Kültür ve Turizm Bakanlığında görev yapmaktadır, bu nedenle görevlerinden el çektirilmeleri gerekir.
Birkaç gün içerisinde, muhtemelen tüm aile yakınlarıyla Kültür ve Turizm Bakanlığının kapısına dayanıp önünde bekleyeceğiz. Kamuoyu ciddi bir eylem başlattığımızı görecek.”
16 Kasım 2025 Pazar:
16 Kasım 2025 Pazar:
Bundan 31 yıl önce, Kasım ayının üçüncü Pazarı, Karayolu Trafik Mağdurlarını Anma Günü olarak gündeme alındı. İlk on yıl boyunca Avrupa Karayolu Trafik Mağdurları Federasyonu (FEVR) ve ona bağlı uluslararası kuruluşlar tarafından değerlendirilen bu özel gün, merkezi İngiltere’de olan RoadPeace tarafından 1993 yılından başlayarak yaygınlaştırıldı. Sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla dünyanın farklı noktalarında Karayolu Trafik Mağdurlarını Anma Günü toplantıları yapıldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) üyelerinin desteği ile 26 Ekim 2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda “Dünya Karayolu Trafik Mağdurlarını Anma Günü” genel kabul gördü.
SergiOdası
T'24
Bilinenin aksine Naziler otoban fikrine karşı çıkmışlar, otobanın zenginlerin, aristokratların ve Yahudi kapitalistlerin çıkarlarına hizmet edeceğini düşünerek finansmanına yönelik siyasi müzakerelerden uzak durmuşlar İrfan Yalın T24
TAM SAHA PRES
Gazeteciler Tekno-Oligarklara karşı: Bir Dünya Kongresinden notlar
Antik Yunanca’da “azınlığın yönetimi” anlamına gelen oligark kavramı, artık sadece Kremlin’e yakın Rus zenginler değil; Bezos, Zuckerberg, Altman gibi dijital çağın yeni ABD’li lordları için kullanılıyor. Stiglitz de Trump’ın bu oligarkları Beyaz Saray’da tespih taneleri gibi karşısına dizdiği toplantıyı hatırlattı, dünyanın tüm verisinin Google, Microsoft, Amazon gibi şirketlerin bulut sistemlerinde olduğunu vurguladı, “Trump bir gün veriye erişimi kesme talimatı verirse ne olacak?” diye sordu.
Trump yönetimdeyken artık kimse “bu kadar da olabilir mi?” diyemiyor.
Peki bu oligarkların kurduğu sisteme ne isim vermeli?
Gazeteci ve dijital haklar uzmanı Dr. Courtney Radsch, bu düzene bir isim veriyor: Tekno-faşizm. Çünkü teknoloji şirketlerinin çoğunda mutlak karar verici bir yönetici var. Ne denetleniyorlar ne de devrilebiliyorlar. Radsch’e göre Elon Musk, Sam Altman ve benzeri figürler modern çağın “tek kişilik yönetim” örnekleri. Artık bu şirketlerde demokratik bir yönetişim ihtiyacı bile hissedilmiyor. Bu da teknolojinin geleceğini simgesel olarak da toplumsal iradenin dışına taşıyor.
Artık en doğru içerik değil, en çok kazandıran içerik görünür olacak. Algoritmalar sizi yankı odalarına hapsedecek. Dezenformasyonun dozu, farkında olmadan artacak.
Yapay zekâ araçları haberi üretenden değil, üründen “besleniyor.” Bir gazetecinin emeğini, başka kaynaklarla harmanlayıp kendi ürünü gibi sunuyor. Kaynak göstermiyor; kullanıcı da doğrudan siteye gitmiyor. Gelir, görünürlük, etki… Hepsi erime tehlikesiyle karşı karşıya.
Peki çözüm ne? İçeriğe erişimi kesmek mi? O da işe yaramıyor. Çünkü araçlar ne bulurlarsa onu kullanıyor. Kötü bilgiyle dolu forum ve tabloid haber içerikleri, özgün yanıtlar gibi paketlenip servis ediliyor. Gerektiğinde kaliteyi koruyabilmek için büyük ana akım yayıncılarla telif anlaşmaları yapılıyor. Ama bu kez küçük, bağımsız üreticiler sistemin dışına itiliyor. Bilginin çeşitliliği azalırken çoğulcu kamusal alan da tehdit altında kalıyor.
ÇÖZÜM: SİYASİ İRADE VE TAM SAHA PRES
Can Ertuna Birgün
Zonguldak
Danıştay’ın açıkça “bu uygulama hukuka aykırıdır” dediği karara rağmen, şehir merkezinde ücretli otopark furyası hız kesmeden devam ediyor
Eskiden trafiği rahatlatmak için çift şeritli yapılan yollar, şimdi sarı çizgi mucizesiyle otoparka dönüştürülüyor.
Ara sokaklar dubalarla kapatılıyor, üst sokaklar bariyerlerle çevriliyor; vatandaşın ücretsiz park etmesi adeta suç muamelesi görüyor.
Veda;
NE ÇOK ÖL(DÜRÜL)DÜKDAHA YAŞANILIR BİR DÜNYA İÇİNİstanbul - Esenyurt’ta kimin, ne amaçla yaptığı açıklığa kavuşmayan ama yapılma biçimi ve sonrasında yaşananlarla kuşkuları tırmandıran bir saldırıda yaralanan, 24 saat boyunca kendisinden haber alınamayan, yol kenarında baygın vaziyette bulunan dostumuz verdiği yaşam mücadelesini kaybetti.Basına kimin tarafından verildiği belli olmayan görüntüler servis edildi, olay yerindeki güvenlik kameralarının görüntüleri polis tarafından izlendi ama el konulmadı; bu görüntüler gözaltına alınan iki kişinin yakınları tarafından “gasp edildi. Karanlık cinayet daha da karanlığa sürüklendi. Nedenleri bilmiyoruz ama tahmin edebiliyoruz.Hakan Türkiye’nin dört bir yanında yaşamı hiçe sayan kentsel dönüşüm politikalarına, sermayedarlara değil tüm kamuya ait olan doğal sermayelerimizi acımasızca sömüren HES’lere, vahşi madencilik ve enerji politikalarına, ekolojik kırımlara karşı direnenlerin yanındaydı, bu direnişleri belgeliyordu.Her yerdeydi... Büyük Anadolu Yürüyüşü’nün sesiydi, gözüydü, kulağıydı. Gezi Parkında yakılan çadırları onu kamerası belgelemişti. Soma’daydı, Sinop’taydı, Akkuyu’daydı, Değirmenözü’ndeydi, Kumluca’daydı, Validebağ’daydı, Hatay’daydı, Karaburun’daydı. Suyun, zeytinin, her türlü canlının yanındaydı. Yaşam neredeyse orayı savunuyor, belgeliyor, bugüne gösterirken yarına önemli belgeler bırakıyordu. “Çekme lan!” diye bağıran, tehdit edenlere rağmen ÇEKTİ!O bir yaşam savunucusuydu. Canı pahasına savundu, yaşansın, yaşatılsın istiyordu. Yaşatmadılar!HAKAN TOSUN’un anısı önünde saygıyla eğiliyor;DAHA YAŞANILIR BİR DÜNYA İÇİNDİMDİK DURACAĞIMIZA SÖZ VERİYORUZBSB Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği(BELGESEL SİNEMACILAR BİRLİĞİ)Not: Fotoğrafın kaynağı bilgisine ulaşamadığımızdan belirtemedik. Anlayışınızı rica ederiz.
(facebook)
Çekme lan diye diye
Olayın devamını arşiv haberimizden aktaralım: “Kasımlar Barajı ve HES projesinin şantiyesinin bulunduğu alandaki tahribatı görmek ve basın açıklaması yapmak isteyen grubu şantiye çalışanları engel olmak istedi. Bu sırada HES bir HES çalışanı ‘Çekme lan’ diye bağırarak görüntü almaya çalışan belgesel ekibi ile Yaşam ve Dayanışma Yolcularına saldırdı. Saldırgan HES çalışanını güçlükle sakinleştirdikten sonra basın açıklaması yapan ve bölgeden ayrılan grup Kumluca’ya doğru yola devam etti. ” https://acikgazete.com/.../yusuf.../belgeselde-direnis-var/
Türkiye’de yıkıcı politikaların doruğa çıktığı bir dönemde, Torosların koynundaki bir dağ köyünde yaşamı tümden değiştiren projeye karşı halkın tepkisini kayıt altına almaya çalışan kameraya “Çekme lan!” diye bağıran o ses, aslında uzunca bir süredir Türkiye’de işini yapmaya çalışan gazeteci, televizyoncu ve belgeselcilerin nasıl bir iklimde yaşadığının özeti.
“Çekme lan!” diye diye, cebren ve hileyle, hukuku, bilimi ve insanlığın binlerce yılda ürettiği tüm ahlaki değerleri dolanarak ülkeye çektirilen yıkımın faturasını hep birlikte ağır biçimde ödüyoruz.
Çekme lan diye diye suyumuz bitti. Çekme lan diye diye zeytinliklerimiz, ormanlarımız, dağlarımız bitti. Çekme lan diye diye kentlerimiz yaşanmaz hale geldi, denizlerimiz kusmaya, balıklarımız küsmeye, göllerimiz çölleşmeye başladı. Bu ülke daha çok çekmesin diye elinde kamera dağ yamaç dolaşıp yıkımı ‘çekerek’ kayıt altına alanlara karşı yürütülen düşmanlığın, aslında tüm yaşama karşı sinsice yürütülen bir düşmanlık olduğunu anladıklarında çok geç olacak.
Yusuf Yavuz (facebook)
ölüyorlar:
Mersin'de işçi servisi şarampole devrildi: 5 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi yaralandı
Mevsimlik ölüyorlar: Tarım işçilerinin ölüme yolculuğu..
Mevsimlik tarım işçileri kendi içinde üç farklı grupta sınıflandırılabiliyor.
İlk grubu kendi bölgesinde çalışan yerli mevsimlik işçiler oluşturuyor. İkinci grupta ise tek bölgeye giderek oraya bir mevsim boyunca yerleşen tarım işçileri, bulunuyor.
Üçüncü grup ise 2008 krizi ile birlikte büyük bir artış gösteren gezici tarım işçileri. Mevsimlik işçiler arasında en zor şartlar altında çalışan grup. Bu grup topraksız köylü, küçük üreticiler ve ortakçılardan oluşuyor.
Mart ayı ile birlikte mevsimlik tarım işçileri göç etmeye başlıyor. Mevsimlik tarım işçileri; Urfa ve Adana’da pamuk; Akdeniz’de ve Ege’de yaş sebze, meyve, üzüm, zeytin ve tütün; Marmara’da sebze, meyve ve fındık; Karadeniz’de fındık, çay ve tütün; İç Anadolu’da sebze toplayıcılığı yapıyor.
Bu işçilerin ana omurgasını kadınlar, çocuk işçiler ve Suriyeliler oluşturuyor.
Ağustos 2025
Bu kitapta, işçi önderleri Tahir Çetin ve Ali Faik İnter’in ruhu olan bir yolda buluşmalarını ve sınıf mücadelesini özgün ve içten bir şekilde yorumlayıp şekillendirişlerini Başaran Aksu’nun kaleminden okuyacaksınız.9 Temmuz 2021’deki en son nefesleri dahil.
Ankara dönüşü geçirdikleri kazada yaşamlarını yitiren Bağımsız Maden İş Genel Başkanı Tahir Çetin ve işçi önderi Ali Faik İnter için Soma'da bulunan sendika binası önünde tören düzenlendi.
otopark
Koca’nın yeşil alan talanı yeniden başladı
İstanbul Acıbadem’de, Fahrettin Koca’ya ait Medipol Hastanesi otoparkı için iş makineleri yeşil alana girdi. Deprem riski de olan alanın talan edilmesine tepki gösteren mahalleli Aslı Kahraman Eren, “Dev panolarla alan kapatılıp, ağaçlar yok edilecek. Koca’nın hastanesi hastane değil, ticarethane” dedi. Mahalleli ve yaşam savunucuları, bir yıl önce de benzer girişimin olduğunu anımsatarak "Gece-gündüz aylarca nöbet tuttuk. Direndik ve iş makinelerini geri gönderdik. Ardından hastanenin karşı çeperindeki kamusal yeşil alana girildi. Bir ay direndik, kolluk güçleri nezaretinde yüzeysel otopark yapıldı. Bugün tekrar hastane yanındaki karayollarına ait dev alanda çalışma başladı. Bu kabul edilemez" dedi.
Acıbadem Sakinleri Dayanışması, Medipol’ün otopark projesine karşı daha önce de yaklaşık bir yıl boyunca nöbet tutmuş, eylemler yapmıştı. Dayanışma, imar planlarında “çocuk parkı” olarak görünen kamusal alana yapılan yüzeysel otoparkı engellemek için aylarca mücadele etmişti.
DEPREM RİSKİ
























.jpg)




.jpg)
.jpg)
.jpeg)

.jpg)
.jpg)
