Gazeteci, Yazar
HAYATIMIZ TRAFİK
İbrahim Akyürek
Belediye başkanlarımızı hapishanede....
Belediye başkanlarımızı hapishanede görmek istiyoruzİbrahim Akyürek, 2019
Belediye başkanı seçimlerinde oy verirken yetki de vermiş oluyorsunuz. Ancak, sonrası yani, yetki vermenin ayrılmaz parçası olan sorumluluk kimsenin aklına gelmiyor. Zaten oy verirken de gelmiyor. Çünkü sorumlu tutmak için, sorumluluk duyan bir yurttaş kimliği de edinmeniz gerekiyor. Bu kimliğe sahip olup hevesle sandığa koşanların sorumluluk takibine girmemesi ise en hazin olanı.
Bizim şehirde yaşanan bu. Kocaman şehirlerde yaşayanların bizden farkı var. Onlar, oy verdikleri partinin ilişkilerini, avanta dağıtımını, paylaşan avantacıları çok yakından görmek şansına sahip değiller. Yaşadıkları mekanın büyüklüğü buna fırsat vermez. Bildikleri genel medya aracılığı ile sınırlıdır. Bizim gibi kent merkezi orta boydaki taşrada, hele tek caddeli, yarım tas benzeri bizim şehirde çağdaş kılıklı olanlar da dahil avantacılara el-kol mesafesinde yakınsınız. Birinci elden tecrübelisiniz yani. Bu yüzden, “pişkin bir susmacı laik” değilseniz büyük şehirlerde yaşayan düşünsel oydaşlarınızı uyarmanız bile gerekebilir. Senin orada iyi, çağdaş insana benziyor diye oy verdiklerini, gel de bizim burada gör, mesajı vermek gibi… Aracısız, doğrudan gördükleriniz kendinizi sorumlu hissetmenizi ve öfkenizi de artırıyor çünkü…
Savcısınız, Belediye başkanısınız, sorumluluk alanınızda olan pazaryerinin çatısı çökmüş ölmüşsün. Belediye binasının hemen yakınındaki sahipsiz tren geçidinde ölmüşsün. Belediye bağlantılı kazı çalışmalarında kazdığın toprak yığını altında ölmüşsün. Yıkılan endüstri binasının kalan kuleleri arasındaki çukurlarda ölmüşsün. Ölen ve öldüren ilişkisi iç içe aslında: kurban-kurban… öldüren başkan-ölen başkan…öldüren savcı-ölen savcı…
Felsefesi böyle ikircikli, ama yaşam pratiği somut. Bizimkiler elini kolunu sallayarak canlı canlı geziyor. Biriktirdikleri avantaları, mafyatik ilişkileri sorup sorgulayan sosyalist, en azından yurttaş tanımını hedeflemiş bir akıl da yok. Sonuç, seçim günlerinde avantacılardan seçmece yap: “Bu sefer buna, ötekinde ona,” bir de küsmece oyunu var: “tencereme, fileme, manzarama, yoluma dokunanı bu defa tanımam küserim…”
“sorumlu tutma, hesap sorma”
Şimdi, zaten dert edilmeyen “sorumlu tutma, hesap sorma” farkındalığında da sorun var. Küreselleşmenin tüm ülkelere verdiği emirlerden biri olan taşeronlaşma sorumluluk hukukunu da parçaladı. Şehrin merkezinde yenilenen küçük bir köprü çalışmasının ayak altında önlem alınmadan, gece ise ortam aydınlatılmadan yapılmasına karşı verdiğim dilekçeye CHP’li belediye zabıtasının bana yanıtı önlemi taşeron alacak, oldu. Neyse ki grizu ve göçük olaylarından biliyoruz hukuk, taşeronun sorumluluğunu da Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda olduğunu söylüyor. Sorumluluğu üzerinden atan uyanık zabıta elemanının sülalesi de bu arada kamu avantasını yiye yiye genişliyor. Kocaman şehirlerde yaşayan sizler, seçim sonuçları sonrası renkli haritalara bakıp Karadeniz'de bir CHP rengi gitti, diye üzülüyorsunuz. Neden kaybetti acaba sorusu, yurttaş merakına dönüşmediği gibi genelde araştırmacı gazetecilik konusu bile olmuyor.
Sorumluluk, şirket gibi yönetilen devlet ekonomisinin azgınlığı içinde artık devletten yurttaşa atılıyor. Atılmakla kalmıyor, bunun günlük dili oluşuyor. Özellikle, trafik kazaları ve doğanın katli haberlerine dikkat edin suçlu, günah keçisi hep seçimlerin de av, oy malzemesi olan, yurttaş-insan oluyor. “İnsan eliyle, insan kaynaklı, insan yüzünden” özellikle çevreci örgütlerden peydahlanan çevre haberlerinin giriş vurguları oluyor. Yol kusurları, araç kusurları, denetim yozluğu, yerel şirketlerin bürokrasi içinden ayarttığı adamlarla ormanları, kıyıları talan etmesi arada kaynayıp gidiyor. Sonunda olan oluyor, günah keçileri birbirine saldırıyor, cumhuriyet kadınlarının “eğitim, kültür şart” nutukları havada uçuşuyor, kadınlar avantacı cumhuriyet erkeklerini yok saymayı marifet sanıyor.
Sorumluluğu görünmez kılan başka neden son yılların modası tek taraflı anlaşılması huzur veren “yandaş” sözcüğü. Bu sözcükle anlatılmak istenen iktidarda olmak, iktidarı dost tutmak ise her CHP’li belediye başkanı da kazandığı kentinde iktidar. Onun da ihalesi, şirketi, alımı, satımı, yerel medyası, mafyası, kayırdığı sülalesi var.
Sorumluluğu görünmez kılan bir başka neden siyasi mağdurluk kaynaklı, yani HDP’li belediyelerin eleştiriden muaflığı. Ayıptır söylemesi her kenti kontrol eden en az on azgın aile vardır. Bunların kasaları, silahları, ilişkileri de büyüktür. Yerel televizyon, gazete, yerel güvenlik, adalet bu azgınların kontrolündedır. Eskişehir’de de, Diyarbakır’da da, Adana’da da, Ahmet Türk’lü Mardin’de de durum değişmez. Bizde belediye başkanları hapishanede ancak “büyük siyasi iç mesele” hesaplaşmaları yüzünden yatar. Görevleri ile bağlantılı “para meselesi” yüzünden yatmama kuralı her kafadan siyasilerin aralarında anlaştığı ortak paydadır.
Eskişehir olsun, Diyarbakır olsun bir kenar mahallede kanalizasyon çukurunda bir çocuk ölsün sonuç değişmez. Belediye tarafından bakımı yapılmamış bir yaşlı ağaç kafanıza devrilsin durum değişmez. Sadece bir oyluk canı olan tüketici-yurttaş ölüp gitmiş, telef olmuştur o kadar.
Gazete haberlerinde okuduğumuz “Görevi ihmal, hizmet kusuru, kasıtlı taksir, taksirli suç” gibi hukuk terimlerinin en fazla karşılığı bol ertelemeli maddi ceza olur.
Seçim anketlerine, sonuç yüzdelerine, renkli seçim haritalarına ayırdığımız merakı “hapishanede yatan belediye başkanı görmek istiyoruz” talebi ile birleştirirsek, sandığa küsenlerin oranı da azalmış olur. Dün başkasının başına gelen ihmalden kaynaklı bir acı olay, yarın bizim başımıza geldiği zaman en azından kendimizi suçlamaktan kurtulur, yaşayacağımız travmayı sistemi de huzursuz eden öfkeyle aşabiliriz.
***
Psikiyatri uzmanı, yazar Cemal Dindar Soma’da gördüğü, madencilere seslenen uyarıcı iş levhaları serisini “Bir şey olursa senin suçun levhaları” başlığıyla kavramlaştırır.
Ağustos 2019 < F: İbrahim Akyürek
Zonguldak
Solmaz, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"3 ölümlü kazanın son kurbanı herkesin bildiği üzere Rukiye Solmaz'dır. Bu hayatta insanın en kutsal hakkı, yaşam hakkıdır. Annemin yasam hakkını o cinayet geçidinde elinden alan o nakliye tırını biliyoruz, katili bellidir. Elbet gereken cezayı alacaktır. Biz annemin acı ölümüne sebep olanları öğrenmek istiyoruz. Bizlerin seçtiği, oylarımızla o makam koltuklarına oturanların, acımızı hiçbir şekilde paylaşmamalarının yanı sıra kendi ihmallerini kabul etmiyorlar, üstlerine düşen sorumluluğu almıyorlar."
Zonguldak
"Oturdukları koltukların sorumluluğunu yerine getirmeyen makam sahiplerinin ölüme terk ettiği insanların ve ailelerin ızdırabını paylaşmalarını da beklemeyi öğrenmeliyiz sanırım. Acımızı paylaşmayan, aileme taziye de bulunmayan yetkililerin umursamaz tavırlarından anlaşılıyor ki şehrimde ölümlü kazalar son bulmayacak, çok canlar yanacaktır. Zira şehrin trafiği her noktada sıkıntılıdır. Yani demem o ki, sayın yetkililer, Belediye binasının hemen yakınındaki o elim kazada hayatını elinden aldığınız anneciğimin acı ölümü, trafik dahil şehrimin tüm sorunlarını, keşmekeşliğini gidermenin asli göreviniz olduğunu sizlere vicdanen de hatırlatır diye umuyorum. 22 Mayıs Perşembe sabahı Zonguldak’ın trafik bataklığına kurban verdiğim canım annem Rukkiye Solmaz’ın kızı Serpil Solmaz."
Trafik komisyonu denen yapı... / Zonguldak
Sol Parti Zonguldak İl Başkanı İsmail Yıldız, Uğur Mumcu Kavşağı’nda meydana gelen kazada hayatını kaybeden Rukiye Solmaz'ın ölümünün ardından açıklama yaptı. Yıldız; “Buradan şehrin koca koca laf eden tüm sorumlularını çözüm için uyarıyoruz. Trafik komisyonu denen yapı gözden geçirilerek yoğun bir çalışmayla tüm şehir içi düzenlemeleri önüne koysun. Bu ölümlerden başta Vali olmak üzere, trafikle ilgili tüm kurumlar sorumludur. Belediye Başkanı ve İktidar partisi yerel ortakları sorumludurlar. Bu kadar basit bir işlemi yapamayan ilgilerin derhal istifa etmesi gerekiyor.”
Zonguldak / Vali'ye görevi ihmalden...
Gazetemiz yazarı ve yerel tarih araştırmacısı Yüksel Yıldırım, bugün Uğur Mumcu Kavşağı'nda meydana gelen ve Rukiye Solmaz’ın ölümüyle sonuçlanan trafik kazasına dair sosyal medya hesabından bir yazı paylaştı. Özgür Halkın Sesi
Boşuna Yakınma, Kitapsız Düzelmez!
2-İnsan ve Otomobil, Erdoğan Özkale
3-Türkiye’de Trafik Kazaları Gerçeği 1-2, Osman Öztürk
4-Kırmızı Işıkta Son Tango, Cengiz Hortoğlu
7-Ve İnsan Otomobili Yarattı, İlya Ehrenburg
8-Yürümeye Övgü, David le Breton
9-Enerji ve Eşitlik, Ivan Illich
10-Hayatımız Trafik ('Trafik Canavarı' Neyi Gizler?), İbrahim Akyürek
11-Yavaşlık Milan Kundera
12-Oto-mobil: Bir Röntgen Denemesi (Cogito dergi-Sayı 24)
“Trafik Canavarı”
“Trafik Canavarı” öldü!
Özellikle çok ölümlü trafik kazası haberlerinin değişmeyen simgesi “Trafik Canavarı” artık ortada eski sıklıkta görünmüyor. Ölümlü kaza haberleri eskisi gibi manşete de çıkmıyor. Yeni nesil kazalar mobese kayıtlarından seyirlik halde görüntülü mecralara veriliyor. "İyi ki orada değildim" hissi yaratan görüntüler, seyircilere, devlete-millete faydalı oluyor mu, bilinmiyor.
Canavarın ölümünü düşünürken Zonguldak Valisi’nin geçtiğimiz günlerde Karayolları Bölge Müdürü’ne yönelttiği görüşler ilgimi çekti. Müdür Hüsamettin Özendi’nin meydana gelen kazalarda sürücüleri de sorumlu tutma yönündeki açıklamasını yarıda kesen Vali Erdoğan Bektaş’ın aşağıdaki görüşü canavarın kesin ölümünün yaklaştığının devlet katındaki durumuydu benim için. Aynı zamanda, kör noktaların haritasını yayınlayıp önlem ve sorumluluk almayan kamu yönetimi için bir uyarı gibiydi:“Şoförlük, yol ve araç şartlarına göre yapılan bir eylemdir. Çok sebepleri olan ölümlü trafik kazaları var ve biz bunları biliyoruz. Ama bütün bunlara rağmen ortada bir şey var. Bir kuşku var, bunun adı da ‘korkuluk’tur. Bunu yapıncaya kadar biz bu suçtan beraat edemeyiz. Hani Nasrettin Hoca demiş ya: "Hırsızın hiç mi suçu yok?" "Suçsuz" demiyoruz, ama biz kendi suçumuzla ilgiliyiz. Kaza olan noktalar belli. Siz iyisini bizden daha iyi biliyorsunuz. O alanlara öncelik verelim. Yani insan ölüyor. Ölen insanın geri gelme şansı yok. Yani suçlu o ya da bu önemli değil ki… Sonuç ortada. Dolayısıyla biz elimizden geleni sonuna kadar yapacağız. Bizim işimiz bu”
"Enflasyon Canavarı" gibi “Trafik Canavarı” simgesi de başlangıçta çok kullanışlıydı. Aşırı hız, hatalı sollama, alkollü araç kullanma gibi tanımlar kamu kaza istatistiklerinin en başında (neredeyse %99’lar) yer alıyordu. Kalanı yol, araç kusurlarıydı. Zamanla canavar simgesi önemli karayollarının kenarlarında uyduruk tabelalar olarak kullanıldı. Büyük bir ciddiyetle canavarla mücadele kuruluşları oluşturuldu. Canavarın faaliyetleri terörle eş tutuldu. Özellikle 90’lı yıllarda bazı devlet üniversiteleri, bazı liberal köşe yazarları canavarla mücadele yemini ettiler neredeyse. Solcu gazeteler (Cumhuriyet, Birgün) bile yakın tarihlere kadar canavar simgesine sığındı kaza haberlerini duyururken. Zaman zaman kazaların dehşetine dikkat çekmek için "şu kadar yılda bir ilçe nüfusu kadar insan ölüyor" dendi. Aslında bu rakamlar da gerçek değildi. Kaza sonrası hastanede ölen yaralılar, jandarma bölgesindeki ölümler istatistiklerde yer almıyordu. Ancak, 2016’dan bu yana Avrupa Birliği veya Birleşmiş Milletler projelerinin zorlamasıyla, sayılmayan yaralanma ve ölümler de kayıtlara girmeye başladı.
90’lardan 2000’lere otolar, otoyollar, köprüler alıp başını giderken "bu kadar araca, köprüye gerek var mı?" sorusunu çok az insan sordu. Nüfusun artış hızı tartışmalarda günah keçisi işlevi gördü. Toplu taşımayı, metroyu, öteki seçenekleri çok az insan düşündü, arzuladı. Solcu gazetelerde oto sayfaları vazgeçilmez oldu. Oto teknolojisi adı altında araba markalarının reklamını yaptılar. Çevrecilikle ilgili sayfa ve köşeleriyle perhiz-turşu zıtlığını anımsattılar.
Sonunda geldik bugünlere...
“Trafik Canavarı”nın yani günah keçisi olarak aşağılanan, suçlanan sürücünün, yayanın, yolcunun istatistiklerdeki yüzdesi giderek düşüyor. Artık yol yapım hataları, aydınlatma ve işaretleme, araç kusurları tartışılıyor. Kazalarda yakınlarını yitiren aile bireyleri başkalarının canı yanmasın, sorumlular ortaya çıksın düşüncesi ile hareket ediyor. Suç duyuruları, tazminat davaları artıyor. Tek tük de olsa ülke çapında yollarda protesto buluşmaları oluyor. İnternet ortamında tepkiler paylaşılıyor. Artık yaya derneğimiz bile var. Kaza nedenleri eskisi gibi gizlenemiyor. Sonunda otomotiv endüstrisi; teşvikcisi ve kollayıcısı devlet baba ile birlikte canavarı ölüme terk ediyor.
Ancak aşırı hız suçlaması hız kesmeden sürüyor. Beyin yıkama görsel medyada kamu spotları ile sürüyor. Hızı teşvik eden, hızdan mutluluk, bol tüketim arzusu çıkaran serbest piyasa oyuncuları devlet-medya eliyle günah keçisi ilan edilen yurttaşlarını, müşterilerini kovalamaya devam ediyor. Hem hıza övgüler düzülüyor, hem hız üzerinden suçlama artıyor. Kapitalist sistemin bilindik mekanizması burada da aynı. Sistem; hem gösteriyor, arzulatıyor, hem de gösteriye fazla kapılırsan şamarı patlatıyor, günah keçisi olmanı sağlıyor.
2012’de trafik güvenliği kitaplığı oluşturma gayreti içine giren, trafik kitabı çıkaran, fotoğraf sergileri hazırlayan bir gönüllü olarak dikkat çekmek istiyorum. Kazalarda sendikacı, sanatçı, yazar, futbolcu, politikacı, gazeteci, akademisyen ölüp gitmesine karşın makale, araştırma, film hele kitap parmakla sayılacak kadar az. Kazalarda yitirdiğimiz ünlüler sayfalarına ulaşırsanız "O da mı kazada ölmüş!" şaşkınlığıyla tanınmış isimlerle karşılaşıp kaygılanırsınız.
Bu yazıyla bir beklentimi paylaşmak zorundayım. Adam film işiyle uğraşıyor annesini, adam sinema yönetmeni ya da tiyatro yönetmeni, en önemli oyuncusunu kazada yitirmiş çıt yok. Elinden ne geliyorsa, elinde ne malzeme varsa üzüntüsünden bir küçük eser yaratmasını öfkeyle, umutla bekliyorsunuz. Bazı kurbanların anısına kurumlar, belediyeler yarışma düzenliyor ama ortada ölüm nedeni olan trafik kazaları yarışma konusu bile sayılmamış...67sergi@gmail.com
Esenler
İÜ’deki etkinlikte öğrenciler X-ray kontrolünden geçirildi: “Okul, iktidarın arka bahçesi oldu”
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Afet ve Trafik Yönetimi: Akademik ve Uygulamalı Perspektifler” başlıklı bir etkinlik düzenlendi. Etkinliğe İstanbul Valisi Davut Gül, Polis Akademisi Başkanı Murat Balcı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Osman Bülent Zülfikar da katıldı.Etkinlik nedeniyle öğrenciler fakülteye girişte X-ray cihazından geçirilirken, diğer fakültelerden gelen öğrencilerin içeri alınmadığı belirtildi. Öğrenciler, kampüsler arası geçiş yasağının ardından şimdi de kampüs içindeki fakültelere geçişin engellenmesini eleştirerek, üniversitenin iktidarın kontrolüne girdiğini ifade etti.Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Barış, etkinlikte yer alan isimlere dair şu değerlendirmede bulundu:
Organize
Bolu’daki yangında oğlunu kaybeden Danıştay Daire Başkanı, sorumluları topa tuttu: ‘Bu yargıyı etkileme değil de nedir?’
‘Ben buna organize kötülük diyorum’
Kırk sene önce 4 katlı olarak yapılıp, sonradan üzerine 8 kat daha inşa edilmiş olan ve bir tarafına itfaiye aracının giremediği otelin yapım ve izin süreçlerinden bahseden Gençbay, sorumluları şöyle tarif etti:
“Şimdi, bakıyorsunuz, bir tarafta yangına uygunluk raporunu verecek olan belediye geçmişte vermiş, bir tarafta il özel idaresi işyeri açma ve çalışma ruhsatını veren, yapı kullanma iznini veren, tadilatları onaylayan bir il özel idaresi ve herkesin gözünden kaçıyor ve onun başında da bir Vali var. Öbür tarafta bütün bunları denetleyip, bu eksiklikleri gördüğünde, gerektiğinde o otelin turizm işletme belgesini iptal etme yetkisi olan Turizm Bakanlığı. Yine, öbür tarafta, işyeri ve iş sağlığı güvenliği konusunda tek yetkili olan Çalışma Bakanlığı var. Şimdi, bunların hiçbir tanesi görevini doğru dürüst yapmamış. Ben buna organize kötülük diyorum. Sonuçta, organize kötülük ortaya çıkmış. Bir tarafından belediye, bir tarafından il özel idaresi, bir tarafından Turizm Bakanlığı, bir tarafından Çalışma Bakanlığı bunların tamamı sorumlu.”
Danıştay Daire Başkanı, dün sabah kaybettiği oğlunun mezarını ziyaret ederken, mezarlıktaki görevlilerden birinin kendisine gelip, titreyerek şöyle söylediğini ifade etti: “Ya, Allah aşkına bir tanesi de desin ki ben sorumluyum, onun alnından öpeceğim.”
Esenler - İstanbul
Hafriyat kamyonu yine can aldı: 6 yaşındaki Can Demir hayatını kaybetti
Kaza, saat 15.00 sıralarında Birlik Mahallesi Atışalanı Caddesi'nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Şoför K.G. idaresindeki hafriyat kamyonu, 6 yaşındaki Can Demir B.'ye çarptı, ardından üzerinden geçti. Çevredekilerin ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Polis ekipleri çevrede güvenlik önlemi alarak kazayla ilgili inceleme başlatırken, sağlık ekipleri Can Demir'in hayatını kaybettiğini belirledi. Çevredeki güvenlik kameralarını izleyen polis ekipleri sürücü K.G.'yı gözaltına aldı. Kazayla ilgili polis ekiplerin başlattığı çalışmalar sürüyor. Kaza sonra yaşananlar ise cep telefonu kamerasıyla kaydedildi
Ekonomist Varoufakis,
Kapitalizmin sonu mu, yeni bir derebeylik düzeni mi: Tekno-feodalizm çağı
Tekno-feodalizm Kapitalizmin sonu mu, yeni bir derebeylik düzeni mi: Tekno-feodalizm çağı bugüne kadar bildiğimiz tüm sermaye türlerinden nitelik ve nicelik olarak farklılaşmış, yepyeni, mutasyona uğramış bir sermaye biçimine dayanıyor. 10 yıl öncesine kadar tüm sermaye biçimleri üretilmişti; ister bir saban, çekiç, buhar motoru olsun, ister endüstriyel bir robot. Ama geçtiğimiz on yılda telefonlarımızın, tabletlerimizin ve fiber optik kablolarımızın içinde yaşayan yeni bir sermaye biçimi ortaya çıktı. Ben buna “bulut sermayesi” diyorum.
Amazon, Alibaba, Uber ve Airbnb gibi şirketler pazar değiller. Hatta tekel bile değiller. Bunlar ticaret platformlarıdır. Bu platformları oluşturan algoritma, yani bulut sermayesi, bizim yaratıcısı, tüketicisi ve kullanıcısı olarak yer aldığımız bir “bulut derebeyliği” dışında bir şey üretmez. Hepimiz bu platformlarda çalışıyoruz; taksi sürücüsü olarak ya da içerik üreticisi olarak. Ve bu dijital alanın sahibi, tıpkı feodalizmde olduğu gibi kira topluyor. Ama bu kira artık toprak kirası değil, dijital kira. Buna kısaca “bulut kirası” diyorum.
Hak, hukuk, boykot
Hak, hukuk, boykot
1832 Norfolk doğumlu Charles Cunningham Boycott, Birleşik Krallık ordusundan kendi isteğiyle ayrıldığında yüzbaşı rütbesi taşıyordu.
O çağda krallığa bağlı İrlanda’ya yerleşti ve çiftlik kâhyası oldu. 1879’da Mayo bölgesinde Erne kontu ve toprak ağası John Crichton’un tarım arazilerini işletiyordu.
Tarihe soyadıyla geçecek “abluka” eylemi, işte o köyde, o yaz patladı.
Henüz hasat başlamamıştı. Ama tarlalardaki ürün öylesine cılızdı ki milliyetçi Tarım Partisi başkanı ve “İrlanda’nın taçsız kralı” diye anılan Charles Stewart Parnell’in çağrısıyla örgütlenen köylüler; Erne kontunun toprak kirasından sadece bir yıllığına, yüzde 25 indirim yapmasını istediler.
Kont Crichton, öneriyi reddetmekle kalmadı. Aktif kâhya, emekli Yüzbaşı Boycott’u kiralarını ödemeyen köylüleri mülkünden sürmek ve hasatı kiralık tarım işçilerine yaptırmakla görevlendirdi. Zaten yoksul köylüler evlerinden ve tarlalarından atılacaktı.
UĞRADIĞI HEZİMETLE ANILMAK
Yüzbaşı Boycott, yanına silahlı adamlarını alıp yola çıktı. İngiliz askerlerin korumasında gelen kiralık tarım işçileriyle Lough Mask köyünde buluşacaktı.
Oysa örgütlü köy halkının gözü, cılız hasadın tamamını feda edecek kadar kararmıştı. Lough Mask’ı tahkim edip ablukaya aldılar. İngiliz askerleriyle gelen kiralık tarım işçileri geç kalınca; kâhya Boycott ve adamlarını köye sokmadılar. Yakın tarihin “boykot” denilecek ilk direniş eylemi, işte böyle başladı.
Mine G. Kırıkkanat Cumhuriyet
"grand kartal otel"
Bolu’daki 78 kişinin hayatını kaybettiği Grand Kartal Otel’deki yangın faciasına ilişkin bilirkişi raporu, yaşanan ihmaller ortaya koydu. Oksijen’de yer alan habere göre, oteldeki görevlilerin yangını haber aldıktan sonra otoparka koşarak arabaları kurtarmaya çalıştığı tespit edildi.
Raporda 12 dakika boyunca kimsenin uyandırılmadığı, bu süre zarfında herkesin otelden çıkmasının mümkün olabileceği vurgulandı. Raporda ayrıca zorla açılan otopark kapısının yangının söndürülmesinin önüne geçtiği bildirildi.
16 Mart 2025 “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız”
Barrack’ın Türkiye hedefi
Aslında Barrack, Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un 16 Mart’taki Erdoğan-Trump telefon konuşmasını “dönüşümsel” diye yorumlamasına uygun bir “yeni Türkiye” programı açıklıyor.
Böylece Trump’ın Erdoğan’a “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” demesinin de içeriğini dolduruyor.
Mehmet Ali Güler Cumhuriyet
önce ifade özgürlüğü
İfade özgürlüğü, barışçıl protesto ve yaşam hakkını savunuyoruz:Ekosfer - @ekosferorgGreenpeace Türkiye- @greenpeaceturkiyeİklim için 350 Derneği - @350turkiyeSandrası Koruma Platformu- @sandrasikorumaplatformuTüretim Ekonomisi Derneği- @turetimekonomisidernegiYaban Hayatı ve Doğa Koruma Vakfı- @yabanvakfi
Hatay
Katliam gibi kaza: İşçi servisi, TIR'a çarptı; 6 kişi hayatını kaybetti
Masatlı, kazaya ilişkin şu bilgileri paylaştı:
"Maalesef bir işçi servisi, duran bir TIR'a arkadan çarparak kaza meydana geliyor ve kaza sonucu 6 vatandaşımız hayatını kaybetti, 1 vatandaşımız ağır olmak üzere toplam 8 vatandaşımız yaralandı. Kazayla ilgili ekiplerimiz detaylı şekilde çalışıyor. Üzücü bir olay, buradan hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum." (AA)
Yunanistan
Tren faciasının ikinci yılında protestolar ve grevler Yunanistan'da hayatı durdurduTren kazasına ilişkin uzun süredir beklenen soruşturma raporu ise perşembe günü açıklandı. Raporda iki yıl önce 57 kişinin ölümüne neden olan trajik kazadan insan hatası, eski altyapı ve büyük sistemik hatalar sorumlu tutuluyor.
Yaklaşık 180 sayfalık rapor, 28 Şubat 2023'te meydana gelen kazanın ikinci yıl dönümünde yapılması planlanan genel grev ve protesto gösterilerinin arifesinde açıklandı.
Bağımsız soruşturma komitesi, bir istasyon şefinin yaptığı yönlendirme hatasının bir yolcu trenini karşıdan gelen bir yük treni ile aynı hata gönderdiğini tespit etti. Toplam 46 yolcu ve 11 personelin ölümüne neden olan çarpışma, başkent Atina'nın yaklaşık 400 km kuzeyindeki Tempi yakınlarında meydana gelmişti.
Müfettişler ayrıca yetersiz eğitim, personel eksikliği ve modern güvenlik kontrollerinden yoksun yaşlanan demiryolu sistemini de trajik kazaya neden olan unsurlar olarak tanımladı.
Bunun üstüne gelen protestolar Miçotakis hükümetini tehlikeli bir duruma soktu. Yeni Demokrasi partisi (ND) anketlerde güçlü liderliğini korusa da felaketle ilgili kamuoyu memnuniyetsizliği sol ve sağdaki düzen karşıtı partilere desteğin artmasına neden oldu.
2022
Tanınmış ulaşım uzmanı Hermann Knıflacher, onyıllardır otomobili eleştirmesiyle bilinir. Bu kitapla bizlere, büyüleyici otomobil mucizesiyle aman vermeyen, kışkırtıcı bir hesaplaşma sunmaktadır.
Otomobil Virüsü, kafamızın içine adeta bir virüs gibi yerleşen otomobil kullanma arzusunu epik bir anlatımla eleştirirken, Prof. Dr. Knoflacher kendi çizimleriyle zenginleştirdiği metnin içerisinde okuyucuyu kendisiyle yüzleşmeye zorlamaktadır. < Prof. Dr. Ebru V. Öcalır
Mersin
Genç kemancı Laçin Akyol, otomobilin çarpması sonucu hayatını kaybetti
İsviçre'de müzik eğitimi alan 18 yaşındaki Akyol, kayak yaparken ayağının kırılması nedeniyle geçen ay Mersin'deki ailesinin yanına döndü.
Adnan Menderes Bulvarı'nda 25 Ocak'ta karşıya geçmek isterken İ.H.Ç'nin kullandığı 33 CBR 05 plakalı otomobilin çarpması sonucu yaralanan genç sanatçı, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırıldı.
Akyol, yoğun bakımdaki müdahalelere rağmen dün akşam saatlerinde hayatını kaybetti.
Mersin Devlet Opera ve Balesi (MDOB) sanatçıları Mahmut ve Övül Akyol çiftinin kızı olan Laçin Akyol'un cenazesinin, yarın Çiftlikköy Mezarlığı'nda defnedileceği öğrenildi.
Fatih
“Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar” Sergisi Bulgur Palas’taMagnum Photos ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) kalıcı iş birliğinin ikinci sergisi “Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar”, 10 Haziran 2025 tarihine kadar Bulgur Palas’ta sanatseverlerle buluşuyor.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde açılan “Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar” sergisi 45 sanatçının yaklaşık 90 fotoğrafından oluşuyor. Magnum Photos ile İBB arasındaki kalıcı iş birliğinin ikinci sergisi olan “Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar Olmayanlar”, ajansın arşivinden derlenen çarpıcı fotoğrafları, ajansın ilk Türk fotoğraf sanatçısı üyesi Emin Özmen küratörlüğünde izleyicilere sunuyor.
Pamukkale
Denizli'de işçi servisi devrildi: 4 ölü
Denizli'nin Pamukkale ilçesinde bir cam fabrikasında çalışan işçileri taşıyan H.Ç. idaresindeki midibüs, Irlıganlı Mahallesi'nde yol kenarındaki çöp kutusu ve beton aydınlatma direğine çarpıp devrildi.İhbar üzerine bölgeye sağlık, jandarma ve itfaiye ekipleri sevk edildi.
Kazada İlkay Tosun, Ramazan Gördü, Dilek Sarı ve Elif Karadağ'ın hayatını kaybettiği, 19 işçinin ise yaralandığı öğrenildi.
Çevredeki hastanelere sevk edilen yaralılardan 4'ünün durumu ağır.
2024 yılında servis/trafik kazaları nedeniyle en az 387 işçi can verdi.
2 işçi daha servis kazasında hayatını kaybetti: Bir yanda kâr hırsı diğer yanda denetimsizlik
İSİG Meclisinin verilerine göre sadece 2024 yılında servis/trafik kazaları nedeniyle en az 387 işçi can verdi.
EMNİYET KEMERİ, SENSÖRLÜ KOLTUK ZORUNLULUĞU KALDIRILDI!
Makine Yüksek Mühendisi Alpay Lök, son yıllarda artan servis kazalarının sebeplerine dikkat çekti. Lök, Türkiye genelinde 100 bine yakın servis aracı bulunduğunu belirterek, 2016 yılında yaşanan kazaların ardından yapılan güvenlik düzenlemelerini hatırlattı. Lök, “Bu kazaların ardından 2018 yılında Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemeyle okul taşıtı olacak yeni araçlarda her öğrenciye özel emniyet kemeri, sensörlü koltuk zorunluluğu, araçlarda kamera bulundurma ve görüntü kaydetme zorunluluğu gibi özel güvenlik donanımları istendi. O tarihten önce okul taşıtı olarak tescil edilmiş araçların da bir takvim dahilinde buna uymaları istendi. Ancak Resmi Gazete’nin 25 Ağustos 2018 tarihli sayısında yayımlanan düzenlemeler, yeni araçlar için geçerliyken, mevcut araçlar için bu konuda geri adım atıldı, 1 Ocak 2018’den önce tescillenen okul servis araçlarında her öğrenciye özel emniyet kemeri ve sensörlü koltuk zorunluluğu kaldırıldı. Ayrıca, araçlarda kamera bulundurma ve görüntü kaydetme zorunluluğu da iptal edildi” dedi.
DENETLEME YOK!